Tarhan, "Bu savunma etkisinde kişinin kendi nefsiyle hesaplaşmayı sağlaması, kendi arzularıyla, dürtüleriyle hesaplaşma sağlaması yadsınamaz.
Ramazanda kişi kendini nefis muhasebesinden geçiriyor kendini öz denetime sokuyor.
Nerede yanlış yaptım? Dur, düşün, yeniden değerlendir diyor.
Otomatik yaptığı şeylere mola veriyor." yorumunu yaptı.
Ramazan orucunun anlamının sadece yemek içmekle değil, duyguların ve davranışların da yeniden gözden geçirilmesiyle ilgili olduğunu belirten Tarhan, "Hep söylenen bir şey vardır: Oruç tutarken sadece midemize değil, gözümüze, kulağımıza ve bütün uzuvlarımıza oruç tutturmak diye söylenir.
Bu şekilde bir oruç olursa zaten ramazanın o ilahi hedefine uygun bir oruç oluyor." ifadelerini kullandı.
Ramazan’ın insanın özellikle duygularını nasıl etkilediğine ilişkin bilimsel çalışmalara değinen Tarhan, ramazan ayında özellikle kişilerdeki olumsuz bellek algısında azalma tespit edildiğini açıkladı.
Tarhan, şunları kaydetti:
"Çanakkale ve Pamukkale Üniversiteleri’nin yürüttüğü çalışmalarda ramazan orucunun olumlu benlik algısına etkisi, içindeki düşmanlık duygusuna etkisi, öfke kontrolüne etkisi araştırılmış. Bunlar tek tek incelenmiş, bilimsel olarak çalışma yapılmış.
Ramazanda oruç tutan ve nafile oruç tutan kadın ve erkek grupları üzerine çalışmalar yapılmış.
Ön testler ve son testler yapılıyor.
Ramazan başında ve sonuna doğru tekrar testler yapılıyor ve olumsuz benlik algısında azalma olduğu belirleniyor.
Olumsuz bellek algısı, kendine karşı benlik saygısı düşük kimselerin kendini değersiz görme olumsuz görme anlamına geliyor.
Bir de düşman olma duygusundaki değişiklikler ölçümleniyor.
Pamukkale Üniversitesi’nin yaptığı çalışmada Ramazan’da bu iki duyguda hem kadında hem erkekte azalma olmuş bu çok önemli bir şey olumsuz benlik algısında kişi kendine değer vermiyor özellikle çoğuna bakıyoruz bu kişilerin bağışlayıcılıkları yok, merhametsizlik var, affetmiyor.
Ramazan’a gelince empati artıyor, affedicilik artıyor bu duygular artınca zihinsel bir yük kalkıyor, sırtındaki yük kalkıyor.
Böyle olunca kendini devamlı kötü hisseden kişi iyi hissetmeye başlıyor."
Tarhan şöyle devam etti:
"2016’da bir Japon bilim insanı otofajiyi bulduğu için Nobel Ödülü aldı.
Otofajide diyet sistemi değişti, dünyada küresel olarak aralıklı oruç diye bir sistem uygulanıyor şimdi.
Kişi belirli saatlerde aç bırakılıyor.
Hücre bilimci sitoloji uzmanları, vücut aç kaldığı zaman hücrenin kendisinin otofajiye başladığını yani kullanmadığı proteinleri, kullanmadığı bazı parçalıkları enerjiye dönüştürdüğünü tespit etmişler.
Evde odun bitince başka şeyleri yakarsınız ya onun gibi vücut da kendi içindeki hücreleri yeniliyor. Hatta çalışmalar DNA’daki hasarların bile onarıldığını ortaya koyuyor."
- "Açlık insanda hücreleri yeniliyor"
Açlığın insanda hücreleri yenilediğine dikkati çeken Tarhan, "Açmayan çiçeği açtırmak için karanlığa koyarlar.
Çiçek hiç ışık girmeyecek şekilde üç gün karanlıkta kaldığı zaman eyvah ben tehlikedeyim deyip açmaya başlar.
İnsanı açlık stresine soktuğumuz zaman vücudumuz hücreleri yeniliyor." ifadelerini kullandı.
Tarhan, ramazanda öfke duygusunun arttığına ilişkin iddiaların olmasına karşın aslında durumun tam tersi olduğunu açıkladı.
Yapılan çalışmalarda öfke kontrolü ölçeğine göre ölçümler yapıldığını belirten Tarhan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ramazan ayında öfkenin içe atılması, öfkenin dışa vurulması ve öfkeyi kontrol edebilme araştırılıyor kişide.
Ramazanda oruç tutanlarda öfke kontrolünün arttığı tespit ediliyor.
Bu testler ramazan orucunun başında ve sonuna doğru yapılıyor. 3 - 4 hafta arayla yapılıyor. İlk birkaç gün alışma süreci olabilir.
Alışma döneminde kişi orucu inanarak tutarsa fayda oluyor.
İnanmadan yani sosyal nedenlerle, el alem ne der diye tutuyorsa istemeye istemeye tuttuğu için oruç kişiyi zorluyor.
İstemeye istemeye tutunca beyin yardım etmiyor.
Beynimizin üzerinde bilinç var, bilincin üzerinde özgür irademizi kullanıp beynimize ‘Açlığı kontrol et’ diye komut veriyoruz.
Ramazan’da artık yemek arayışı hissetmiyorsunuz. İlk birkaç gün o his oluyor, ondan sonra vücut alışıyor.
Ben akşam yiyeceğim artık deyip beyni şartlandırmış oluyor. Kişi inandığı zaman beyindeki programı değiştirmiş oluyor. Bu aynı zamanda dış kontrol değil iç kontrol oluyor.
Dış kontrol yakın çevrenin baskısı ile yapılan dış disiplindir. İç kontrol, iç disiplindir. Kişinin inanarak yaptığı ideal disiplin eğitimi ve ideal irade eğitimi bu şekilde oluyor."
Tarhan, inanmanın kişiyi huzurlu kıldığını kaydederek, "İnanmanın verdiği bir şey var. İnsanın en önemli ihtiyacı huzurdur. Huzur mutluluktan farklıdır. Mutluluk genellikle batı kültüründe hep dış nedenle mutluluk anlaşılır." ifadelerini kullandı.
Tarhan, "İnsan kendinde zihinsel olarak bir yenileme yaparsa nerede yanlış yaptım, şu ana kadar kimi kırmıştım, insanlara karşı daha iyimser olmalıyım, sahip olduğum şeylerin kıymetini bileyim gibi sorular sorar. Bu noktada sabır ve dayanıklılık önemlidir." değerlendirmesinde bulundu.
Ramazan, doyum erteleme yaptırdığını kaydeden Tarhan, hazları zorunlu erteleme yaptırdığını, doyum erteleme modülü olduğunu, özellikle ergenlik çağındaki çocuklar doyum erteleme becerileri olmadığı için zevk tuzaklarına düştüğünü belirtti.
Tarhan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Hoşlandıkları bir şeyin hemen olmasını istiyorlar.
İnsan beyni hemen, şimdi diyor halbuki çocukluk ve gençlikte öğreneceksin, şimdiyi yaşayacaksın yetişkinlik ruhsal olgunluğa işaret ediyor ruhsal olgunluğu olan kişide doyum erteleme olgunluğu vardır.
Doyum erteleme olgunluğu olan bir kişinin strese karşı dayanıklılık becerisi vardır.
Stresten bir şey öğrenir ve stresten sonra tekrar aynı haline gelir. Strese karşı dayanıksız olan bir kimse benlik gücünü kaybeder.
Anaokulundaki çocuklara lokum testi yapıyorlar.
15 dakika beklemeyi başaranlara daha çok lokum veriyorlar. Hemen isteyene bir tane veriyorlar.
Yirmi sene sonra aynı kişileri bir daha ölçüyorlar.
Doyum erteleme becerisi olan kişilerin duygusal zekâları yüzde 20 daha yüksek çıkıyor.
Karşı cinse ilişkide daha dengeli oluyorlar.
Sadece akademik başarı değil sosyal ve duygusal becerileri daha çok gelişmiş oluyor."